Emenet kavramı, bizim hem inancımızda hem de geleneklerimizde önemli bir yere sahiptir.
Emanet o kadar önemli bir konudur ki, Allah (cc) mü’minlerin vasıflarını sayarken “ Onlar kendilerine emanet edilenleri korurlar ve verdikleri sözlere sahip çıkarlar (Mü’minun/8)” buyurmaktadır. Emanet ve söz vermek bir arada kullanılmaktadır. Yine, Rasulallah (SAV) bir hadis-i şeriflerinde “Kimde dört vasıf bulunursa halis münafık olur. O dört şeyden biri kendisinde bulunan kişi, onu terk edinceye kadar münafıklıktan bir haslet bulunur. Bunlar; kendisine bir emanet bırakıldığı zaman ihanet eder; konuştuğunda yalan söyler, anlaştığı zaman sözünde durmaz, bir kimseyle çekiştiği zaman aşırı giderek karşısındakinden fazla kötülük yapar” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai/Cem’ül Fevaid, H No: 8097)
Emanete riayet etmeyi, yalnızca kendisine tevdi edilen bir maddeyi koruyamama veya ona kasıtlı ihanette bulunma şeklinde anlamak eksik olur. İnsana tevdi edilen her şey, her sorumluluk bir yönüyle, korunması gerekli olan emanetlerdir. Onun için de insan düşünüp-taşınıp götüremeyeceği yükü, baştan kabul etmemelidir. Zaten Efendimiz de emanetin korunamayışını bir kıyamet alâmeti olarak saymaktadır. Demek ki dünya nizamıyla emanetin korunması birbiriyle çok yakından ilgilidir. Rasulullah (SAV) hicret ederken, yatağına Hz. Ali’yi yatırıp hicret etmesi oldukça önemli bir hadisedir.
Rasulullah (SAV), Hz. Ali (ra)’e, kendisine teslim edilen emânetleri sahiplerine verinceye kadar Mekke’de kalmasını emretmiştir. Mekkeliler, “Muhammedü’l-Emîn” lâkabını verdikleri Peygamber Efendimize (SAV) son derece güvenirler ve en kıymetli eşyalarını, koruyamamaktan korktukları için ona teslim ederlerdi. Kureyş’in ileri gelenlerinin, hakkında ölüm kararı aldıkları sırada dahi, kendisine emanet olarak bıraktıkları bir çok kıymetli eşyaları vardı. Ama o, bu karara rağmen, emânetlerin sahiplerine verilmesini Hz. Ali (ra)’e emretmekle bir kere daha büyüklüğünü ve emânete sadakatını ortaya koyuyordu. Görüldüğü üzere Rasulullah (SAV) kendisini memleketinden çıkaranların emanetlerinin selametini düşünüyor, tedbirler alıyor.
Faizsiz Bankalar, konvansiyonel bankalar gibi para ticareti ile uğraşmazlar. Yani parayı belli bir bedelle alıp, belli bir bedelle de satmazlar. Kendilerine özgü yöntemleri vardır. Bir taraftan, tasarruf sahiplerinden fon toplarken, diğer taraftan da bu fonları, faizsiz bankacılık prensiplerine uygun olarak kullandırmaktadırlar. Fon toplarken, fon sahibine herhangi bir getiri taahhüt edemezler, ne kazanırlarsa kazandıklarının belli bir oranını vermeyi taahhüt edebilirler. Bir şekli ile topladıkları fonlar faizsiz bankalara “emanet” edilmişlerdir. Hatta yurtdışında faizsiz bankacılık yapan bazı kuruluşların isimlerinde emanet kelimesi “ Amanah” olarak yer almıştır. Aslında, bir yerde faizsiz bankacılığın diğer bir adı da “Emanet Yönetim Bankacılığı” olarak telakki edilse hiç de yanlış olmaz.
Faizsiz Bankalarca, kendilerine emanet edilen fonların yönetimi konusunda yukarıda bahsedilen hassasiyetleri göz önünde tutulmalıdır. Fon toplarken “Faizsiz bankacılık prensipleri ile çalışacağız, elde ettiğimiz karın belli bir kısmını fon sahibine vereceğiz, hassasiyetlerinizi hassasiyetimiz, emanetinizi emanetimiz bileceğiz” diyorsak, buna uygun davranılması, emanetin ve verilen sözlerin ruhuna uygun bankacılık yapılması çok çok önemlidir.
Faizsiz bankalara fon yatıranlar, öncelikli olarak parasını İslam’ın meşru görmediği sektörlerde kullanılmasını istememektedir. Dolayısıyla, faiz, içki, kumar, fuhuş, uyuşturucu, domuz eti, toplum sağlığını tehdit eden sigara vb. gibi alınması, satılması, kullanılması, haram kılınan alanlarda, çok iyi getiriler bile olsa katılım bankası bu alanlarda fon kullandıramaz, yatırırım yapamaz.
İkinci olarak, gerçek bir alışveriş, yatırım, ticaret ve hizmetin finanse edilmesinde, İslami usullerin kullanılmasını istenmektedir. Faizsiz bankacılığının sürekli gündemini meşgul eden bu konuda oldukça önemlidir. Sektörel rekabet, büyüme endişeleri faizsiz bankacılık prensiplerine helal getirmemelidir. Ayrıca, konvansiyonel bankaların bir şekli ile taklidi olarak geliştirilen ürünlerin İslami altyapısı konusunda tam bir mutabakatın olmamasının yanında, İslami olarak uygun bir altyapıda olan ürünlerin operasyonel ayağında, çeşitli saiklerle Danışma Kurulu Görüşü’ne uygun işlem yapılmaması emanet yönetimi sorumluluğunu büyütmektedir.
Üçüncü olarak, her türlü risk yönetiminin yapılmasını, basiretli bir tüccar olarak hareket edilmesini de istenmektedir. Emanet edilen her bir kuruşun tekrar sahibine dönmesi için gerekli tedbirlerin alınması zaruridir. Riskin tabana yayılması, sektörel risk planlaması, gerekli teminatlandırmanın yapılması ve en önemlisi de bu kaynakları en fazla gelir getirici bir şekilde yatırım/ticarete yönlendirilmesinin sağlanmasıdır. Emanetle “eş dost kazanma” hesabının yapılarak, haksız yere kaynak transferinin yapılmaması da emanet içinde değerlendirilmesi gereken çok önemli bir konudur.
Dördüncü olarak, kar bölüşümünde de adaletin elden bırakılmaması, kar dağıtım mekanizmasının adil ve şeffaf olarak kurgulanması da çok önemlidir. Bütçeye konan kar rakamını yakalamak adına, sürekli kar bölüşüm oranları ile oynanması da emanetin ruhuna çok uygun olmasa gerek. Kar dağıtım mekanizması o kadar şeffaf olmalı ki, bu konunun künhüne sadece muhasebe departmanlarında bir iki kişi değil, diğer departmanlar da vakıf olmalıdır.
Her şeyden önemlisi de, emanetin ruhuna uygun işlem yapmak yerine, yapıyormuş gibi davranılması istenen bir durum değildir. Dolayısıyla faizsiz bankalar tüm hücreleri ile birlikte kendisine emanet edilen paraya çok iyi bir bekçi olmalı, emanetin ruhuna uygun iş yapmalı, emanet yönetimi sorumluluğu/farkındalığı artırarak, emanet yönetimini sindirmiş olmalıdır.
Faizsiz bankalar, sadece fon sahiplerinin değil, sermayedarlarının, hisse senedini elinde bulunduran borsa yatırımcısının, çalışanların, hepsinden de önemlisi bu sektörden gelecek bekleyen ülkemizin, çocuklarımızın emanetçisi olduklarının farkında olmalıdırlar.
“Pınar baştan bulanır, iner dağı dolanır” dizelerinin de yer aldığı türkümüzü ve “Balık baştan kokar” atasözümüzü de hatırlamadan geçmemek gerekir. Faizsiz bankacılık operasyonlarını yürüten çalışanların ötesinde, ilgili otoritelerin, sermayedarların, yönetim erkini elinde bulunduranların, yukarıda zikrettiğim ayet ve hadislerin ışığında konuyu tekrar gündemlerine almalarında fayda var. Faizsiz bankacılıkla ilgili nicel ve nitel hedeflere ulaşabilmek için düzenleme, denetleme, uygulamalarda “emanet yönetimi sorumluluğu” son derece öncelikli ve önemlidir. Aksi, takdirde yapılan faizsiz bankacılık yerine, konvansiyonel bankacılığın kötü bir taklidinden öteye gidemez.
Selam ve dua ile,
Habere Yorum Yapın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.